İSTANBUL ANILARI
ATATÜRK'ÜN İZİNDE;
İSTANBUL ANILARI
Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Selanik'te 1881 yılında savaşlardan yorulmuş ve kendini yavaş yavaş yok eden
bir İmparatorluk'ta hayata başladı. Asker olma hayaliyle geçen çocukluğu ve bu
hayaline kavuşabilme hırsıyla geçen gençlik yılları onu önce Manastır'a,
ardından İstanbul'a getirdi.
Haber: Eren İNAN
Yüzyıllarca dünyanın büyük bir
bölümüne hükmetmiş Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan enkazı devralarak yeni bir
bağımsız devlet kurma yolunda olan Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920'de bu amacını
gerçekleştirdi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini attı. Bu zorlu yolculuk
öncesi ve sonrasında Mustafa Kemal'in İstanbul günleri nasıl geçti? Başarılı
bir asker ve devlet adamı kimliğiyle bildiğimiz Atatürk'ün Harbiye'deki gençlik
yılları, Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemi olmak üzere İstanbul günlerini
takip ettik.
Çocukluk yılları ve Harbiye Günleri
Mustafa Kemal'in
hatıralarında anlattıklarına göre, üniformalı olarak Askeri Rüştiye (Ortaokula)
ye giden komşularından Kadri Bey'in oğlu Ahmet ve sokaklarda gördüğü üniformalı
subaylar onun askerlikle ilgili heveslerini kamçılıyordu. Selanik'te girdiği
Askerî Rüştiye'yi (ortaokul) bitirdikten sonra idadî (lise) eğitimine
İstanbul’da Kuleli Askerî Lisesi'nde devam etmek istiyordu. Mustafa Kemal'in
sayıp, sevdiği biri olan Hasan Bey, birçok defa ortaokula mümeyyiz olarak gelen
ve sınavlarda Mustafa Kemal’i seven bir komutandı. Hasan Bey, o günlerde bir
münasebetle genç öğrencisine, lise eğitimine nerede devam edeceğini sordu.
Mustafa Kemal'in niyetinin İstanbul’a gitmek olduğunu anlayınca Manastır'da
eğitim görmesini tavsiye etti.
Manastır Askerî Lisesinde
Mustafa Kemal matematikte çok başarılı oldu ama Fransızcada istediği seviyeye
gelemedi. Kendi hatıralarında bunu şöyle anlattı: “Askerî Rüştiye'yi ihmal
ettiğim zaman, merakım epeyce ileri gitmişti. Manastır Askerî İdadîsinde
riyaziye (matematik) pek kolay geldi. Bununla meşgul olmaya devam ettim. Fakat
Fransızcada geri idim. Muallim benimle çok meşgul olmuyor, acı ihtarlarda
bulunuyordu.”
Manastır Askeri Lisesini bitiren
Mustafa Kemal, İstanbul'a ilk adımını atarak 13 Mart 1899 tarihinde Mekteb-i Harbiye'i
Şahane'ye (Harp Okulu) yazıldı ve 1283 yaka numarasını aldı.
Mustafa Kemal, Harbiye'deki günlerini
anlatıyor:
“İdadide iken inatla çalışıyordum.
Sınıfta birinci, ikinci olmak için şiddetli bir gayret vardı. Nihayet idadiyi
bitirdim, Harbiye'ye geçtim. Burada da riyaziye (matematik) merakım devam
ediyordu. Birinci sınıfta saf, gençlik hayallerine tutuldum, dersleri ihmal
ettim. Senenin nasıl geçtiğinin hiç farkında olmadım. Ancak dersler kesilince
kitaplara sarıldım.''
Buna rağmen Mustafa Kemal 736
arkadaşı arasından 29. olarak Harbiye'de ikinci sınıfa geçti. İstanbul'un
büyüsünden zamanla sıyrılan Mustafa Kemal, 'gençlik hevesleri' olarak
adlandırdığı dönemde yaşadığı kaybı gidermek için kendisini derslere verdi.
Manastır günlerinde şiire ilgi duymaya
başlayan Mustafa Kemal, Namık Kemal'e ve Vatan Kasidesi’ne büyük hayranlık
duyuyordu. Yasaklamalar ve engellemelere rağmen yatakhanede gizli gizli Namık
Kemal'i okuyordu. Bir gece sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un yanına giden
Mustafa Kemal gizlice bir kopyasını edindiği Vatan Kasidesi'ni Cebesoy'a
vererek bu metnin herkes tarafından ezberlenmesi gerektiğini söyledi.
Atatürk'ün Harbiye'de okuduğu dönemki sınıfını görmek isteyenlerin Ocak 2019'a kadar süresi var. Restore
çalışmalarının başlayacağı Harbiye Askeri Lisesi, 2023'e kadar sürmesi
planlanan yenileme çalışmaları kapsamında ziyarete kapalı olacak.
Atatürk Ve Ali Fuat Paşa
Mustafa Kemal'in kuşkusuz en yakın
arkadaşlarından biri Ali Fuat Cebesoy'du. İstanbul'da beraber birçok maceraya
atıldılar. Ali Fuat Paşa Kuzguncuk'ta ikamet ediyordu ve sık sık Mustafa
Kemal'i evinde misafir ediyordu. Ali Fuat'ın babası (Sivas Kongresi ve Birinci
Büyük Meclis üyesi) İsmail Fazıl Paşa’ydı. Sık sık onlara gelmesi konusunda
Ata’yı ikaz ediyordu. Ali Fuat Paşa, anılarını anlattığı kitabında Mustafa
Kemal ile olan dostluğunu şu sözlerle anlatıyor; ''Galata'da yer alan Con Paşa
lokantası sık sık gittiğimiz yerdi. Bir iki hafta gitmesek Mustafa Kemal ayıp
oldu bu hafta uğrayalım Con Paşa'ya derdi.
Ali Fuat Cebesoy'un Kuzguncuk'taki evi.
II. Abdülhamid, üniformalı subayların
umumi yerlerde içki içmelerini yasaklamıştı. Bu yasağa uymayanlar rütbeleri ne
olursa olsun cezalandırılıyordu. Ali Fuat ve Mustafa Kemal izin günlerinde
birkaç kadeh içmekten büyük keyif alıyorlardı. Galata'da yer alan bu İngiliz
restoranının ilk katı mezeci, ikinci katı ise restorandı. Tanınmış bir yer
olmadığı için askeri inzibatlar uğramazdı, biz de buraya gelir birkaç kadeh
içerdik diyor Ali Fuat Paşa.
Paşalar planları bozuyor
Ali Fuat Cebesoy, Atatürk'le beraber
unutamadığı bir anısını şu sözlerle anlatıyor; ''Hafta başı izninden Mustafa
Kemal'le birlikte okuldan dönüyorduk. Eğlence yerlerimizden biri yolumuz
üzerinde yer alan Tepebaşı ve Taksim Bahçeleri idi. Avrupa'dan getirilmiş
orkestralar çalardı. Paşalar ve beyler devamlı müşteriler arasındaydı. Kafa
dengi iki arkadaş olarak önce Taksim bahçesine uğradık. Bahçe oldukça
kalabalıktı ve Macar orkestrası nefis vals çalıyordu. Bu zevkli manzara
karşısında Mustafa Kemal, 'Fuat dedi; biraz otursak da bir iki kadeh bir şey
içmenin beraberce yolunu bulsak. Canım çok istiyor.' Umumi yerlerde içki yasağı olduğundan
dolayı sodalı viskilerimizi limonata bardaklarında içiyorduk. O sırada Okul
Nazırı Ali Rıza Paşa ile Başfahriye Fehim Paşa da Taksim Bahçesi'ne geldi.
Okul Nazırı bizi masasına davet etti. Mustafa Kemal ve benden içtiklerimizin
aynısından ısmarlamamızı istedi. Mustafa Kemal de ısmarlamak zorunda kaldı'”.
Adını bilmedikleri limonataya benzer
içki Paşaların çok hoşuna gitmişti. Daha sonra hep birlikte Kristal Gazinosu'na
giderek gece yarısına kadar eğlendik.
Sonradan anlaşılır ki Ali Rıza Paşa
ile Başfahriye Fehim Paşa hoşlarına giden ve adını sormaya çekindikleri bu
içkiye devam etmek için Mustafa Kemal ile Ali Fuat'ı Gazino'ya beraberlerinde
götürmüşlerdi.
İstanbul Günlerinin Sonu
Mustafa Kemal, Akademi'yi bitirdikten
sonra katıldığı gizli toplantılar nedeniyle tutuklandı. Bir gün Sirkeci'de ara
sıra toplandıkları pansiyonda memleket meseleleri üzerine tartışıyorlardı.
Memleketin kurtuluşu için harekete geçmeye karar verdiler ve başlangıç için Makedonya'yı
seçtiler. Mustafa Kemal, dönemin meşhur terzilerinden Altın Makas'a giderek
özenle elbise ısmarladı ve yolculuk için hazırlıklarını sürdürüyordu.
Elbisesini almaya gittiği gün tutuklandı. Haklarında asılsız iddialar üretilip
tutuklanan Mustafa Kemal ve arkadaşları, iddialar kanıtlanamayınca serbest
bırakıldı. Edirne veya Selanik'te
görev yapma hayali kuran Mustafa Kemal sürgün yiyerek 5 Şubat 1905 tarihinde merkezi Şam’da bulunan 5. Ordu’ya bağlı Otuzuncu
Süvari Alayı’na atandı.
Madam Corinne
Madam Corinne'in evinin bulunduğu sokak.
Madam Corinne, Atatürk'le olan yakın
dostluğu ve karşılıklı yazılan onlarca mektup nedeniyle merak edilen biri
olmuştur. Aslen İtalyan olan Corinne, babasının Osmanlı İmparatorluğu'nda ki
görevi nedeniyle İstanbul'a taşınmış ve Yüzbaşı Ömer Lütfi Bey'le evlenerek
yaşamını sürdürmüştür. Ömer Lütfi Bey ve Mustafa Kemal'in geçmişten gelen bir
arkadaşlıkları vardı. Mustafa Kemal, Suriye'deki görevinin ardından 1899 –
1916 arası İstanbul'da bulunduğu dönemde Madam Corinne'nin Beyoğlu Bursa
Sokağı'nda (günümüzde Sadri Alışık Sokağı) yer alan evine sık sık ziyarete
gidiyor ve müzik dinletileri olsun, şiir geceleri olsun yakından takip
ediyordu. Ayrıca Milli Mücadele öncesi silah arkadaşlarıyla özel görüşmeler de
yaptıkları iddialar arasında.
Mustafa Kemal'in öğrencilik
yıllarından gelen Fransızca tutkusu ve müziğe olan ilgisi Madam Corinne ile
olan sohbetlerini daha da iyi bir seviyeye getirdi. Madam'dan Fransızca
dersleri alan Mustafa Kemal, mektuplarının çoğunda Fransızca kullanarak dilini
geliştirmek istiyordu. Diyarbakır'dan, Sofya'dan, Çanakkale'den devamlı
birbirlerine mektup gönderiyorlardı. Ömer Lütfi Bey Balkan Harbi'nde şehit
olduktan sonra Mustafa Kemal Madam Corinne ile yakından ilgilenerek maddi ve
manevi desteğini sürdürdü.
Mütareke yıllarında İngilizler
Corinne'nin evini bastı. Mustafa Kemal'den gelen mektupları ve resimleri gören
subaylar Madam Corinne'yi İtalya'ya göç etmeye zorladı. 1941'de İstanbul'a geri
dönen Madam Corinne, 1946 yılında İstanbul'da hayatını kaybetti.
"Beni unutmayınız Corinne,
hatta bu harpte ölsem bile." Bu cümleler savaşın en çetin günlerinde
Çanakkale Maydos Karargâhından Madam Corinne'ye yazılmış bir mektubun son
satırları. Tarih 17 Mayıs 1331 (1915). İmza, 19 Fıkra Kumandanı Kemal.
Madam Corinne'e Yazdığı
Mektup, 17 Mart 1915
Maydos Karargahı
(Çanakkale)
17 Mart 1915
Aziz dostum,
Son kartınız Maydos'a Fethinin bir zarfı içinde
geldi. Siz ki her şeyden haberiniz olduğunu iddia edersiniz. Siz ki benim
hayatımı takip etmekten memnun olmak istersiniz. Nasıl oluyor da benim muharebe
meydanında bulunduğumu öğrenemediniz? Bunun, benim hatam olduğunu mu söylemek
istiyorsunuz? Tabii, değil mi, cidden hayret ettiniz sanırım. Ben Maydos'ta
bulunur, gece gündüz düşmanla savaşırım da aziz dostum Corinne bunu bilmez ve
kartlarıyla mektuplarını bermutat Sofya'ya gönderir, bunları da benim yerime
hep Fethi Bey alır.
Vaziyet Çanakkale Boğazında biraz buhranlı bir
hal kastedince, aziz dostunuz Nuri'nin eski mevkii olan Tekirdağ'a gidip orada
bulunan bir fırkamızın kumandasını üzerime almamı isteyen gayet müstacel bir
telgraf aldım. Yeni dostlarıma veda bile edemeden Sofya'dan ayrıldım.
Biliyordum ki bu benim tarafımdan bir nezaketsizlikti. Mısır'a gitmeden ve Kudüs'te
istirahate karar vermeden evvel sizde bir akşam yemeği yiyen ve size hararetle
veda eden Nuri hiçbir zaman benim gibi hareket etmek istemez.
Neyse, 24 saatte Tekirdağ'ında hazırdım ve bir
fırka teşkili ile meşgul oldum. Sonra teşkil ettiğim fırka ile Maydos'a gitmek
ve orada bulunan bütün kuvvetlerin kumandasını deruhte etmek emrini aldım. Bu
kuvvetler Çanakkale Boğazını müdafaa eden, takriben iki topçu fırkasıydı.
İki aydır buradayım ve Çanakkale Boğazı'nı
müttefiklerin ihraç teşebbüsünde bulunan donanmalarına ve kuvvetlerine karşı
müdafaa ediyorum. Bu ana kadar aziz Corrine, hep muvaffak oldum ve aynı yerde
kalırsam, kuvvetle ümit ediyorum ki daima da muvaffak olacağım.
Burada benim ismimin duyulmasına hayret
etmemeli, çünkü ben mühim bir muharebenin kahramanı olarak Mehmet Çavuşa şeref
kazandırmayı tercih ettim. Tabii şüphe etmezsiniz ki muharebeyi idare eden
sizin dostunuzdu ve savaş gecesi muharebelerin saflarında Mehmet Çavuşu bulanda
o idi.
Corrine, Sofya'dan ayrıldığımı ve burada
bulunduğumu size niçin haber veremediğimi bana sormayınız. Anlayamazsınız ki
çok ciddi bir şekilde meşgulüm ve şüphe etmemelisiniz ki hafızalarımızda
silinmez çizgilerini çizdiğimiz güzel anları asla unutamam.
Zaman geçer, fakat dostlar arasındaki bağları
daima kuvvetlendirir. Mektubumu elinize vermesi için size fırkamdan bir zabit
gönderiyorum. Çünkü posta ile ancak manasız birkaç kelime göndermek mümkün.
Siyasi ve askeri, umumi vaziyeti nasıl gördüğünüzü bana açıkça söyleyiniz
Corrine. Ben bu mevzuda size izahat veremem.
Cevat Bey hiç değilse Pazar günleri sizi
ziyaret ediyor mu? Etmiyorsa ona, sizi görmesi için yazınız ve söyleyiniz ki
her türlü yanlış anlaşmalara rağmen, ben onun samimi dostuyum ve bana mektup
yazmasını arzu ediyorum.
Siz bana kısa, basit kartlar yollayabilirsiniz.
Size, istenilen zamanda cevap veremezsem ümit
ederim ki beni mazur görürsünüz.
Matmazel Edith'e samimi dostluklarımı arz
ederim. Valideniz hanıma ve pederinize lütfen hürmetlerimi bildiriniz.
Geçmiş zaman ve geçmiş zamanın hatıraları ebedi
bir hayata maliktir.
Beni unutmayınız Corrine, hatta bu harpte ölsem
bile."
19. Fırka Kumandanı
Mustafa Kemal
Kaynak:
isteataturk.com
Pera Palas Günleri
5 Şubat 1905 tarihinde dolaylı olarak aldığı sürgün
cezası sonucu Suriye'de görev yapan Mustafa Kemal, 13 Ekim 1907'de
Şam'dan, merkezi Manastır'da bulunan 3'üncü Ordu Karargâhına atandı. 31 Mart
Vakası nedeniyle 23 Nisan 1909'da Hareket Ordusuyla beraber İstanbul'a geldi.
İsyanın bastırılmasının ardından tekrar Selanik'e geri döndü. Üstün
başarılarının ardından Eylül 1911'de 38'inci Piyade Alayı Kumandanlığındaki
görevinden sonra İstanbul'daki Genelkurmay 1'inci Şubeye ataması yapıldı.
Trablusgarp Savaşı'ndaki görevleri nedeniyle çoğunlukla İstanbul dışında olan
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'a geldiği vakitler Pera Palas'ta 101 numaralı odada kalmayı tercih ediyordu. Özellikle İngilizlerin İstanbul'u işgali sırasında
otelde çoğunlukla yabancı subaylar kalmaktaydı. Mustafa Kemal'de bu dönemler
Pera Palas'ta kalıp kurtuluş mücadelesi için hem önemli görüşmeler yapıyor hem
de bağlantılar kurmaya çalışıyordu.
Atatürk 1917 yılında Sultan Vahdettin ile görüşerek
Almanya seyahatine katıldı. Mustafa Kemal anılarına kaydettiği görüşmeyi bu
sözlerle anlatır, ''İstanbul'da Pera Palas Oteli'nin bir
dairesine yerleşmiştim. Artık, her şeyin mahvolduğuna kani bir adam gibi meyus,
düşünüyordum. Ancak, mahvolan bu her şeyin tekrar kurtarılabileceğine kani bir
adam gibi müteselli idim.''
Mustafa Kemal, memleketin en çaresiz olduğu Sevr
anlaşması döneminde silah arkadaşlarıyla yaptığı istişare sonrası harekete
geçmeye karar verdi. İngilizlerin kontrolünde olan İstanbul'dan çıkmak kolay
değildi. Padişah Sultan Vahdeddin'in 30 Nisan 1919'da Mustafa Kemal Paşa'yı
Samsun'daki 9. Ordu Müfettişliği’ne tayin etti. Böylece aranılan kaçış fırsatı
gelmiş oldu. Mustafa Kemal'in bu emir kâğıdını da Pera Palas'ta kaldığı
dönemlerde aldığı iddialar arasında.
Milli Mücadele'nin kazanılmasından sonra da zaman
zaman Pera Palas'ta konaklayan Atatürk, kaynaklara göre Yunan Başbakanı
Elefterios Venizelos ve Yunan halkı ile dostluğu pekiştirmek adına
karşılıklı mektuplar yazıyordu. Birbirlerini Nobel Barış Ödülüne aday
gösterseler de ikisi de kazanamadı.
Atatürk'ün 100. doğum günü anısına müze haline
getirilen 101 numaralı oda, orijinal eşyalarla birlikte gönüllülerin
bağışladığı parçalarla zenginleştirilerek ziyarete açıldı.
Mustafa Kemal'e ait güneş gözlükleri.
Akaretler 76 Numara
Akaretler'de 1875
yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan sıra evler Osmanlı'daki ilk
toplu konut örneğidir. Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım, kardeşi Makbule
Atadan ile manevi oğlu Abdürrahim Tunçak 1912-1919 yılları arasında Akaretler
'de yer alan 76 numaralı evde yaşamışlardır. M.Kemal de Balkan Harbi ve I.
Dünya savaşları sırasında cephelerden ayrılıp İstanbul’a geldiği günlerde
burada kalıyordu.
İstanbul'un işgal
altında olduğu bu dönem, yaşamın ne kadar zor olduğuna dair kanıtları şu şekilde
gösteriyor bizlere: Mustafa Kemal bir gün evdeyken askerlerin zorla eve girdiği
haberini alıyor. Evi basan İtalyan bir müfreze. Birtakım temaslar
sonrası, bir yanlışlık sonucu böyle bir olayın yaşandığı bilgisini alsa da
sonraki süreçte birkaç kez benzer olaylarla karşılaştı.
Halaskargazi'nin Evi
Mustafa Kemal, bir süre Akaretler'de yaşadıktan sonra yakın
arkadaşı olan Salih Fansa'nın yardımıyla Şişli'de Şişli Caddesi'nde yer alan
Osep Kasapyan'a ait 3 katlı evi kiraladı. Ailesini de bir süre sonra yanına
alan Mustafa Kemal, aynı zamanda yaverine de bir oda hazırlatarak kendisiyle
kalmasını istedi. O dönemlerde Şişli
Caddesi adını taşıyan caddenin ismi, 1927 yılında
'Kurtarıcı' anlamına gelen 'Halâskâr' ve 'gazi' kelimelerinin
birleştirilmesiyle Atatürk'e atfen Halaskârgazi olarak değiştirildi.
Milli Mücadele'nin temellerinin atıldığı bu ev, büyük bir tarihi
öneme sahiptir. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve
Kazım Karabekir sık sık burada toplanarak Kurtuluş Savaşı'nın planlamasını
burada yaptıkları çalışmalarla pekiştirdiler.
Müze'de
sergilenen eşyalar arasında Amerika Devlet Başkanı Franklin D. Roosevelt'in Atatürk'e hediye
ettiği müzik dolabı ile Büyük Taarruz ile ilgili bilgiler
başta olmak üzere birçok değerli eşya sergileniyor. Yemek salonunda ise tüm
duvarı kaplayan Yunan Başkomutan General Trikopis'in kılıcını teslim ettiği ana ait resmi yer alıyor.
Saltanatın kaldırıldığı dönemde kullanılan kalemlerin de
sergilendiği müzede İtalyan ressam Vittorio Pisani'ye ait eserler yer alıyor.
İsmet
İnönü Müzesi
Milli
Mücadele süresince cepheler arası mekik dokuyan ve düşmana nefes aldırmadan
görevinin başında olan İsmet Paşa, savaşın kazanılmasının ardından
rahatsızlandı. Doktorlar dinlenmesi gerektiğini söylüyordu. Mustafa Kemal'in
ısrarları sonrası İsmet Paşa geçen zorlu yılların ardından 1924 yılında
Heybeliada'da ev kiralayarak bir süre dinlenmeye çekildi. İnönü'nün sağlığı
düzelirken Şeyh Sait İsyanı'nın başlaması sonucu Ankara'ya geri çağrıldı ve
tekrar başbakan oldu. İsmet İnönü, 1934 yılında kirada yaşadığı Heybeliada'daki
evi satın almayı düşünüyordu. Ev sahibi eşyalarıyla beraber 25 bin lira
istiyordu lakin maddi şartlar duruma müsait değildi. Bunun üzerine Atatürk evi
eşyasız olarak almasını önerdi. Yapılan pazarlık sonrası 9.500 liraya İsmet
Paşa evi aldı. Daha sonra evin tüm eşyası cephede omuz omuza mücadele ettiği Mustafa
Kemal tarafından hediye edildi. Yalova dönüşleri ve çeşitli zamanlarda Mustafa
Kemal'in adaya gelerek sık sık bu evde kaldığı biliniyor.
Dolmabahçe Sarayı Atatürk'ü Bekliyor
Uzun ve yorucu geçen yılların ardından Atatürk hayalini kurduğu
bağımsız Türkiye Cumhuriyet'ini kurdu. İlk Cumhurbaşkanı olarak seçildiği
günden itibaren Meclis çatısı altında ülke yönetimini Ankara'dan sürdürüyordu.
16 Mayıs 1919 sabahı ''Ya İstiklal Ya Ölüm'' inancıyla çıktığı yolculuktan
sonra 1 Temmuz 1927'de Ertuğrul yatıyla İstanbul'a döndü. Atatürk'ün dönüşünü
bekleyen İstanbullular kıyılara akın etmekle kalmamış, irili ufaklı, neredeyse
şehirdeki tüm tekne ve vapurları kiralayarak Atatürk'ü en iyi şekilde
karşılamak istiyorlardı. Tüm hesaplar Ertuğrul yatının saat 15:50'de geleceği
üzerine yapılmıştı lakin 15:15 sularında vapurlardan hazır ol borusu öttü.
Ertuğrul yatı ufukta göründü ve tüm İstanbul'u büyük bir heyecan kapladı.
Atatürk kendisine sevgi gösterilerinde bulunan halka mendilini sallayarak
karşılık veriyorken gözlerinin içi gülüyordu. Saat 17:55'te Ertuğrul yatı
Dolmabahçe'ye yanaşabildi ve Atatürk yıllar sonra tekrardan İstanbul'a
ayakbastı.
''Sekiz yıl önce acı çeken ve
ağlayan İstanbul'dan yüreğim sızlayarak çıktım. Uğurlayanım yoktu. Sekiz yıl
sonra yüreğim rahat, gülen, daha da güzelleşen İstanbul'a geldim. Tüm
İstanbulluların yüreğine heyecan veren, sıcak ve sevgi dolu bir kucaklayışla
karşılandım.''
Atatürk Dolmabahçe Sarayı'na geldikten sonra yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti için birçok hayati düzenlemeler yaptı. Bunlardan ikisi; Türk Dili
ve Türk Tarihi ile ilgili çalışmaları ve Latin harflerinden
oluşan yeni Türk Alfabesi kitabı ilk defa burada dağıtıldı.
Cumhuriyet sonrası sosyal hayatta da gelişmeyi hedefleyen
Atatürk, Ankara'da Anadolu Kulübü'nü kurdu. Atatürk'ün çeşitli girişimlerinin
ardından Büyükada'da yer alan ve 1906 yılında kurulan
İngilizlerin Yat Kulübü tüm bina ve tesisleriyle birlikte, 1928 yılında Anadolu
Kulübü’nün kullanımına verildi. Atatürk, Yalova
ziyaretleri dönüşü Büyükada'ya uğrayıp zaman zaman kulüp tesislerinde
kalıyordu.
Rejans
Bolşevik Devrimi sonrası ülkelerini
terk eden Rusların bir kısmı İstanbul'a geldi. İstanbul'a geldikten sonra
çeşitli işyerleriyle entelektüel gelişmeye katkı sağladığı yadsınamaz bir
gerçek. Pera'da Rus kültürüyle açılan Rejans, Agatha
Christie, Muhsin Ertuğrul gibi dönemin önde gelen isimlerine ev
sahipliği yaptı. Müdavimlerinden biri de Mustafa Kemal'di. Mekâna geldiği
zamanlar yeri hazırdı; beyaz leblebi ve rakı vazgeçilmezleri arasındaydı.
Günümüzde aynı isimle faaliyetine devam eden Rejans'ın sahipleri
Atatürk'ün masasını ''Sonsuza kadar rezerve'' ederek aslına uygun bir şekilde
hatıralarını yaşatmaya devam ediyor.
Florya Günleri
Atatürk, spora verdiği önem ve yüzmeye olan ilgisiyle bilinen bir
liderdi. İstanbul'da kaldığı dönemlerde havaların ısınmasıyla beraber neredeyse
her gün Florya taraflarına gider, halkla beraber denizin ve güneşin tadını
çıkarırdı. Atatürk'ün kötüleşen sağlık durumu nedeniyle, Doktor Neşet Ömer'in
önerisiyle sağlığına iyi geleceği düşünülerek Florya'da yazlık bir konut inşa
edilmesi hususunda karar verildi. İstanbul Belediyesi tarafından düzenlenen
proje yarışmasında, Yüksek Mimar Seyfi Arıkan'a ait proje birinci seçilerek
1935 yılında 43 gün sürede tamamlandı.
Denizin üzerine çakılan kazıklar üzerine yapılan yazlık konut,
birçok bilimsel ve siyasal toplantılara ev sahipliği yaptı. Atatürk zaman zaman
özel konuklarını yazlık konutunda ağırlıyordu. İngiliz Kralı VIII. Edward ve Madam
Simpson'un da bulunduğu önemli konuklarını yazlık
konutunda ağırladı.
Atatürk'ün son
zamanları
Gazi Mustafa Kemal
Atatürk sık sık yurt içi gezileri yapıp halkla bir araya geliyor ve yeniden
inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin her adımını takip ediyordu. İstanbul'a
yaptığı son ziyaret 27 Mayıs 1938 tarihinde oldu. Bir süredir Savarona yatında
konaklayan Ulu Önder Atatürk,
hastalığının şiddetlenmesi üzerine 25 Temmuz 1938 günü Savarona yatından
Dolmabahçe Sarayı’na hasta olarak döndü. Doktorlar tarafından sıkı
gözlem altında olan Atatürk, 5 Eylül 1938'de vasiyetnamesini yazdırdı. Ne yazık
ki 10 Kasım 1938'de hayata gözlerini yumdu.
Üç gün boyunca naaş
Muayede Salonu'nun kara tarafında ziyarete açık tutuldu ve sonrasında 19 Kasım'da kılınan cenaze namazı sonrası Atatürk’ün naaşı, 19 Kasım 1938 günü öğle
saatlerinde Sarayburnu’na yanaşan Zafer muhribi aracılığıyla Haydarpaşa önünde
demirli bulunan Yavuz zırhlısına nakledildi. Daha önce bu gemide bir inceleme
yapan ve güvertesinde kahvesini içerken, “Bu gemi ile uzun bir yolculuk yapmak
isterim” diyen Atatürk’ün bu dileği ancak vefatında gerçekleşti. Yavuz
zırhlısıyla İzmit'e oradan da Ankara Etnografya Müzesi'ne nakledildi.
Fethi Okyar ve Atatürk
Mustafa Kemal'in
Manastır günlerinden beri yanında olan yakın arkadaşı Ali Fethi Okyar, son
nefesine kadar Atatürk'ün yanında oldu. Arada yaşanan fikir ayrılıkları sonucu
yolları ayrılsa da, ihtiyaç duyulduğu anlarda hemen yardıma gelerek görevinin
başında yer aldı. Günümüzde Fethi Okyar'la aynı adı taşıyan torunu Ali Fethi
Okyar'la dedesi ve Atatürk'ün anılarını konuştuk.
- Gençlik yıllarına
dair neler söyleyebilirsiniz?
Manastır Askeri
Lisesi'nden başlıyor arkadaşlıkları. Dedem bir yaş büyük olduğundan dolayı aynı
sınıfta okumadılar. Buna rağmen ilişkileri yakın olmuş ve birçok anı
paylaşmışlar. İstanbul'a geldikleri zamanda aynı sınıfta değillerdi yaş
farkından dolayı. İstanbul'da, Sarıyer'de yer alan Necmettin Molla Köşkü'nde
görüşürlermiş. Savaşlar nedeniyle devamlı cephede olduklarından çok fazla bir
araya gelememişler.
- Minber gazetesi
nasıl ortaya çıktı?
İttihat ve Terakki'nin
kabinesi düşürüldüğü zaman muhalif partiler iktidara gelince ve 1. Dünya
Savaşı'nın kaybedilmesi sonrası işgalci güçler yoğun baskı kurmuşlar
üzerlerinde. Buna karşı koyabilmek, kendi fikirlerini aktarmak için matbaa
kurarak 1 Kasım - 21
Aralık 1918 tarihleri arasında Minber gazetesini çıkarıyorlar. Atatürk'ün ve dedemin de birçok yazısı yer
aldı gazetede fakat sansür nedeniyle yayınlayamadıkları yazılar oldu. Dedemin İttihatçı gizli örgüte
mensup olduğu iddiasıyla 10 Mart 1919'da tutuklanması gazete yayınlarının da
sonlanmasına neden oldu.
- Yollarının birkaç
kez ayrıldığını görüyoruz. Atatürk'le aralarında neler oldu?
Atatürk ve dedem
askerlerin siyasete karışmaması gerektiğini savundular ve uyguladılar da. Buna rağmen Enver Paşa buna uymadı. Dedem ve
Atatürk zaman zaman fikir ayrılığı yaşadıkları için birkaç kez yolları ayrıldı.
Dedem ilkeli biriydi bu yüzden istifalarını görüyoruz. Dedemin Meclis'e girmesinin
ardından TBMM Başkanı oldu. Uzlaşmacı ve
ılımlı yaklaşımı savunan biri olduğu için daha sonra İsmet İnönü'nün yerine
Başbakan oldu. Üç ay sonrasında Şeyh Sait İsyanı’nın olması ve müdahale
kısmında Atatürk'le fikir ayrılığı yaşamalarının üzerine tekrar istifa etti ve
Paris Büyükelçiliği'ne atanmayı isteyerek Türkiye'den uzaklaştı. Atatürk'ün
talimatıyla 9 Ağustos 1930'da büyükelçilikten istifa ederek Türkiye'ye geldi ve
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu.
Sonrasında hakkında
yapılan suçlamalar nedeniyle Atatürk'ün ve kendisinin isteğiyle partiyi
feshederek Londra Büyükelçiliği'ne atanmasını istedi.
İSTANBUL ANILARI
Reviewed by Beleş News
on
21:24
Rating:
Hiç yorum yok